Havacılıkta, son günlerde koronavirüsü bahane ederek havayolu şirketlerimize karşı takınılan tutumun gerçek nedenine ve geçmişine bakmakta yarar var diye düşünüyorum.
‘’Türk çocuğu, her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk ulusu mutlu olacaktır.’’ M.Kemal ATATÜRK
Türkiye’nin ekonomik anlamda sıkıntılı süreçler yaşamasında dış ilişkilerimizin de payı vardır. Bulunduğu coğrafi bölge nedeniyle jeo stratejik konumu ülkemizi dikkat çeker bir hale getirmiştir.
Askeri açıdan kuvvetli olmanın yanında, güçlü ekonomiye ulaşabilmek için gösterdiği çabaların önü zaman zaman kesilmekte, ambargolarla karşı karşıya kalmaktadır. Bunu her dönemde ve her alanda görüp yaşamaktayız.
Örneğin havacılıkta, son günlerde koronavirüsü bahane ederek havayolu şirketlerimize karşı takınılan tutumun gerçek nedenine ve geçmişine bakmakta yarar var diye düşünüyorum.
Biraz geriye gidelim. Her ne kadar milli sivil havacılığımızın mazisi 90 yıl kadar geriye gitse de özel sektörümüz ancak 1980’li yıllarda varlık gösterebilmiştir.
Buna rağmen 2005 yılında;
- THY’nin 76,
- Onur Air’in 24,
- Pegasus’un 14,
- Fly Air’in 9 ve
- Diğer 8 şirketin toplam 193 uçağı ve de 34 bin 793 koltuk kapasitesi vardı.
Bu filo sayıca az görünse de işlevsel olarak pazarda önemli bir yer tutuyordu.
Türkiye’ye gelen turist sayısı arttıkça daha çok uçağa ihtiyaç duyuluyor, pazarda rekabet gözleniyordu. O yıllarda turistik ve charter uçuşlarda Türk şirketlerinin başarısı bazı Avrupa ülkelerinin iştahını kabartıyor ve Türkiye’yi kıskanıyorlardı.
Çünkü Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika’dan Türkiye’ye yapılan yolcu taşımacılığının %60-70’ini Türk şirketleri yapıyor ve Avrupalı şirketlere nal toplatıyordu.
Ülke bazında bakıldığında Hollanda pazarının yüzde 70’i THY, Onur Air ve Fly Air’in elindeydi. Sadece Onur Air 24 uçaklık filoyla bu pazarın yarısına hakim olmuştu.
Diğer Avrupa ülkelerinde de Türk havayolu şirketleri pastadan iyi pay alıyordu. Bu durumdan Batı Avrupa ülkeleri rahatsız olunca, ilk adımı Hollanda attı.
İLK HEDEF ONUR AIR OLDU!
5 Mayıs 2005’te Onur’un bir uçağı arıza yapınca, bu bahaneyle şirketin uçuşlarını bir ay durdurduğunu açıkladı. İki gün sonra Fransa, ardından Almanya ve İsviçre Onur Air uçaklarının ülkelerine uçuş yapmasını yasakladı.
Yargısız infaz diye nitelenen bu uçuştan men kararı şaşkınlık yarattı. Diğer Türk şirketlerine gözdağı vermek için teknik ve belge denetimleri ( SAFA Denetimi) yaygınlaştırıldı.
SAFA bulgu oranları birçok Avrupalı şirketten daha az olan bu şirketimiz, ne ilginçtir ki olaydan bir süre önce üretici firma olan Airbus’tan “En başarılı kullanıcı” ödülü de almıştı.
Onur Air patronu H. Cankut Bagana, çok deneyim sahibi, duayen turizmci olarak şirketinin hakkını aradı. 24 saat süreyle Türk sivil havacılığının denetiminde olduklarını ve 336 teknik personeli, bin 500 çalışanı, 6 bin koltuk kapasitesi ve 25 uçaklı filoyla Türkiye'nin ikinci büyük havayolu şirketi olduklarını açıkladı.
14 yılda Türkiye'ye 38 milyon yolcu taşıdıklarını, bunun da ülkeye 13-14 milyar dolarlık bir katkısı olduğunu, 2004 yılındaki cirolarının 450 milyon dolar olduğunu belirten Bagana, Avrupalı bu devletlere meydan okudu.
Şirketin deneyimli Basın Müşaviri Faik Akın, etkili bir medya atağıyla konuya hükümetin de sahip çıkmasını sağladı.
Üç ay süren ve 40 bin yolcunun mağdur olmasına neden olan uçuş yasaklarının Onur Air’e maliyeti 60 milyon Euro oldu.
Uçaksız kalan yolcular için Hollandalı şirketlerin slot talepleri kabul edilmedi.
Bagana, Fransa’ya açtığı davada haklı bulundu ve 2 milyon Euro tazminat aldı.
Hani bir deyim var ya; “Dik durmak.” Bu deyimim gereğini yapıp haklı olduğunu devletin de desteğiyle ortaya koydu.
Bu olay, Avrupalıların bize nasıl baktığı gerçeğini çok iyi ortaya koymaktadır.
Hollanda şimdi de 15 yıl önceki olayın bir başka şekliyle karşımıza çıkmıştır.
SIRADA CORENDON VAR!
Türkiye’ye gitmek isteyen vatandaşına ve 10 Temmuz itibariyle uçuş yapmak isteyen TC. tescilli Corendon havayolu şirketinin isteğini koronavirüsü bahane ederek sorumsuzluk olarak niteledi ve uçuş izni vermedi, Türkiye’yi de zorunlu haller dışında gidilmemesi gereken ülkeler arasına aldı.
Türkiye'ye gitmek isteyenlere ülkeden ayrılmadan bir gün önce ya da dönüş uçuşundan hemen sonra ücretsiz koronavirüs testi hizmeti sunulacağını açıklayan ve tatil sırasında olası bir kısıtlama durumunda, müşterilerini Hollanda'ya ücretsiz geri getireceğini belirten Corendon, test sonuçları şayet negatifse Türkiye'den dönen yolcuların da karantinaya alınmayacağını açıkladı.
Corendon'un açıklamasına tepki veren Hollanda Halk Sağlığı Bakanlığı, test sonucu negatif çıkan tatilcilere zorunlu karantina uygulanmayacağını belirten bu açıklamayı, hayretle karşıladıklarını söylerken, Bakanlık Sözcüsü şirketin bu açıklamasını sorumsuzluk diye niteledi.
Bu, kıskançlık değil de acaba nedir ki?
Corendon Airlines'ın yeniden Türkiye'ye tatil uçuşlarına başlamasının akıllıca olmadığını söyleyen Hollanda Başbakanı Mark Rutte de Türkiye'ye zorunlu hallerde seyahat edilebileceğini, buna rağmen gidenlerin, sağlık sigortası kapsamında olmayacağını ve sorun yaşayabilecekleri uyarısında bulundu.
Hollanda Başbakanı Rutte, bununla da yetinmeyerek, Corendon’un yaptıracağı testlerinin sınırlı olduğunu ve seyahat organizasyonunun da bununla ilgili olmadığını belirterek, bu nedenle yanlış sonuç alma riski bulunduğunu söyledi. Başbakanıyla, bakanıyla bir hükümetin tüm kurumları ile bir şirketin yaptığı ve yapacağı operasyonlara çok ön yargılı yaklaşmasının altında yatan gerçek, bu Corendon Grup’un Türk kökenli olması ve çok büyüyerek yabancı fonlarla ortak olmasıdır dersek haksızlık eder miyiz? (Corendon Grubu, Corendon Dutch Airlines ile Corendon Travel Hollanda ve Corendon Travel Belçika operatörlerinin çoğunluk hisselerini, İskandinav- Alman ortak yatırım fonu Triton’a satmıştı.)
100 YILLIK KLM ZORDA!
Hollanda Hükümeti’nin tüm bu olumsuz açıklamalarına rağmen Corendon Airlines, Zonguldak Havalimanı’na yaptığı ilk uçuşun yanı sıra Antalya, İzmir, Kayseri, Bodrum, Edremit, Trabzon, Konya ve Ankara’ya da ilk yolcularını indirdi ve yine Münster’den Zonguldak’a direkt sefer gerçekleştirdi.
Hollandalıların dünyanın en eski şirketi olan ve 100 yılı geride bırakan KLM’leri bile bu başarıyı yakalamaktan uzaktır. Şu sırada ayakta kalma uğraşı veriyor.
Hollanda’da 22 yıldır turizmle uğraşan Yıldıray Karaer ve Atılay Uslu tarafından kurulan, bünyesinde tur operatörlüğü, iki havayolu şirketi ve otelleri bulunan Corendon’un ürünlerini 2018 yılında 750 bin kişi tercih etmiş, şirketin cirosu 515 milyon Euro’ya kadar yükselmişti.
Tüm bu dev yatırımlara baktığımızda Hollandalıların neden bu kadar agresif olduklarını anlamak zor değil. Türkleri, Faslılarla veya diğer göçmenlerle bir gibi gören ve onların büyük şirketlere sahip olmalarını sindiremediği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Hollandalılar sömürgecilik zihniyetini taşımaya devam ettiği sürece insan hakları ve diğer insani konularda iyi bir karneye sahip olmaları çok zor.
Bu arada haftalarca süren yoğun müzakerelerin ardından;
Türkiye turizm sektörünün de merakla beklediği Avrupa Birliği seyahat izin listesi belli oldu. 14 ülkeye ve hatta şartlı olsa da Çin’e bile izin veren AB ülkelerinin Türkiye’ye izin vermemesi yukarıda adı geçen ülkelerin Türkiye’ye, Türkler’e ve Türk şirketlerine karşı tavırlarının değişmediği gerçeğini bir kez daha kesin ortaya koymuştur.
Dışişleri Bakanlığı’mız durumu “Hayal kırıklığı” diye değerlendirirken, Avrupa turizmi konusunda deneyim sahibi olan Hüseyin Baraner “Türkiye’ye karşı bir algı operasyonu var” diye görüş bildirdi.
Başta Hollanda olmak üzere, diğer AB ülkelerine karşı aynı kararlılıkla tavır koymanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Mutlu yarınlara Türkiye’m....
Sevgilerimle,
Musa ALİOĞLU
Gazeteci-Turizm Yazarları Derneği Başkanı
YORUMLAR