BENİM MESELEM DERİN MESELE
Sanat Yönetmeni - İsmail Doğan

Sanat Yönetmeni - İsmail Doğan

Cine-Okur

BENİM MESELEM DERİN MESELE

30 Ekim 2018 - 20:32


İki gündür aklımdan çıkaramadığım bir mesele var  “benim meselem derin mesele Müslüm Baba “. Galaya davetli olduğum halde sudan sebepler yüzünden gidememiştim. Bir arkadaşım Facebook’tan film ile ilgili olarak Alper Turgut’un yazısını paylaşmış, tıkladım yazıyı okudum. Güzel bir yazı kaleme almış. Mesele iyice derinleşmeden kendimi dışarı atıyorum. Yolda Boğaziçi Film Festivalinde yarışacak Sefa Çolak’ın filmi aklıma geliyor Atlas sinemasının önünde buluyorum kendimi.  Gişede duran hanımefendiye Müslüm Baba bir bilet diyorum,  bir bilet de Güven Filmi için. Müslüm baba biletini alıyorum, Güven biletini diğer gişe görevlisi satıyor, tuhafıma gidiyor. Filme daha zaman varken afişleri inceliyorum. Festival programı, Müslüm baba film afişi ve bir taraftan da film saatini bekleyen insan profillerini çaktırmadan inceliyorum.  Festival filmi için mi buradalar yoksa Müslüm baba için mi? Kimsede “müslümcü” profili de yok. Neyse on dakika var film için salonun yolunu tutuyorum. Bekleme salonun da Kaos filminin mini galası var,  gösterim öncesi son kritikler yapılıyor. Tanıdık var mı diye şöyle bir bakıyorum, Nuri Bilgeyi görüyorum bir köşede oturmuş etrafındakilerle sohbet ediyor.  Müslüm Baba diye bağırasım geliyor. Kendimi daha da Müslümcü gibi hissetmeye başlamışken bir tanıdıkla karşılaşıyorum,  kısa bir sohbet oluyor aramızda. Kaos filmi için mi buradasın diye soruyor, bende yoo Müslüm Babaya geldim diye cevaplıyorum. Hadi ya senden beklemezdim diyor.  Bende neyi beklemezdin diye cevaplıyorum.  Yüzümdeki ifadeden olsa gerek, neyse sonra konuşuruz diye geçiştiriyor bende olur deyip salona geçiyorum.
Film başlıyor. Müslüm’ün çocukluğunu görüyoruz babası birkaç adamla bir ağaç altında zil zurna sarhoş, Müslüm geliyor, baba! Annem çağırıyor diyor.  Gaddar kötü baba karakteri tam da filmin başında kendine yer ediniyor. Bir avuç kurumuş toprağı Müslüm’ün avucuna doldurup al bunu götür diyor. Kuru toprak mı acımasız baba mı acımasız bilemiyorum.  Bir çocuğunu kaybetmiş ama babanın umurunda değil. Neyse kendimi bir türlü filme veremiyorum. Sanırım abartılı iç yakan ağıtlar, dramatik sahnelerdeki yükselen gerilim müzikleri duygudan uzaklaştırıyor beni. Derken Müslüm’ün ilk müzikle tanıştığı yere geliyoruz.  Adana Halk Evi;  bu ülkeye bir sürü sanatçı, ilerici, aydın insanlar yetiştirmiş bir kurum. Aha tamam diyorum, herhalde ülkenin sosyo politik ekonomik yanlarına dâhil de bir şeyler göreceğiz diye düşünürken o hayalim de boşa çıkıyor. Halk evi değil sanki müzik okulu bir yanda bağlama çalanlar, başka bir odada ritim çalanlar… Anlayacağınız her bir odada ayrı müzik icra ediliyor ve hepsini Genç Müslüm’ün gözünden görüyoruz.  Ve hocasıyla tanışması, Genç Müslüm müzik eğitimine başlar. Ama Genç Müslüm gerçek dünyadan habersizdir. Gerçek dünyada;  işsizlik, gerçek dünyada kuru toprak yüzünden şehirlere göç eden yoksullar, gerçek dünyada Alamanya gurbet parçalarının, ağıtlarının yakıldığı insanlar, gerçek dünyada gecekondular mevcuttur. Oysa biz sadece kötü baba karakterini izlemeye devam ediyoruz.
Filmin ikinci yarısı benim için daha iyi başlıyor çünkü artık Müslüm Baba sahnelerde yer alıyor. Timuçin Esen değil sanki gerçek Müslüm Gürses var sahnede müzikleri de oyuncunun okuması çok başarılı olmuş. Nasıl gerçek hayatta Müslüm Gürses’i dinlemek her kese ayrı bir duygu ayrı bir his veriyorsa filme de hayat vermiş, müzik yoksa Müslüm Baba da yok.  İlerleyen günlerde kanımca müzik filmleri de raflarda yerini alacaktır.
Kısacası; Müslüm Gür ses’in yaşadığı bunca acıların kaynağını bir aile dramı üzerinden kurmak kanımca doğru değildir. Müslüm Baba; Yoksulluğun, işsizliğin, kimsesizlerin, gurbetçilerin, gecekonduların, acıların, sevenlerin yaratmış olduğu bir değerdir. Yani:
Bu benim meselem derin mesele. 
Ezelden ebede giden meselem 
Hatırım çiğnendi, kalbim kırıldı 
Ömrümün derdidir benim meselem 
Hatırım çiğnendi, kalbim kırıldı 
Ömrümün derdidir benim meselem 

Meselem alın yazım gibi meselem 
Kırık sazım gibi meselem 
İki gözüm gibi meselem 
Meselem bir sevda türküsüdür meselem 
Aşkımın öyküsüdür meselem 
Yeryüzü gökyüzüdür meselem, meselem 

Not: Ha bu arada film arasında dışarıda sigaramı tüttürürken bir kadın arkadaşımla karşılaştım. Bana şu cümleyi kurmuştu, moralim çok bozuk, filme geldim bir köşede hüngür hüngür ağlamak için. Çıkışta karşılaşamadım umarım ağlamıştır.
 
 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Cevher Sarıgül
    6 yıl önce
    Kesinlikle yazınıza katılıyorum. Adana'da Şakirpaşa Metal Sanayii'deki genç delikanlı işçilerin, sevdiği kişi daha üst gelirli ailenin kızını sevmesi ve onlara karşı olan platonik aşkları.. İstanbul'daki gecekondu sorunları ve dolmuş kültürü.. Adana'da doğdum büyüdüm..Bizim sokağımız çıkmaz sokaktı. Ve Burhan Bayar babamın Yapı Sanat Meslek Lisesinden İnşaat bölümünden arkadaşı ve ailesi komşumuzdu.. ama filmde Burhan Bayar bildiğin patron, kültür endüstrisinin power director lerinden gösteriliyor.. en azından bu hakikatlere yer verilmeliydi. Müslüm Gürsesle beraber sosyolojik bir durum gün yüzüne çıkıyor. Bu unutulmamalı.
  • A.Özkan
    6 yıl önce
    MESELEM:Hep kafamda vardı bu mesele.Müslüm Gürsesin ölümü ile kapandı zannetmiştim ki tekrar canlandı..Müzik eleştirmenleri Arabesk türünü eleştirirken,onun hangi zaruriyetten doğduğundan çok kimlerin bu müzik türü ile uğraştığına bakmışlar ve acımazsızca eleştirmişler. Cünkü,müzik eleştirmenleri bu müziğin ne Türk halk müziği ile ilişkisi var nede Türk sanat müziği ile ilişkisi var diye Arabesk okuyucularına saldırıyorlardı..Halbuki dünyanın neresine giderseniz gidin Protesto müziği ,,alışıla gelmiş müzik türlerinin çok dışında bir tarzdır.Arabesk denilen müzik türü de Anadoluya has bir protesto müziğidir.Kaldıkı Protesto müziği denilen batıda geliştirilmiş müzik türleri içerisinde barındırdığı ifadeler bakımından çok berbat müzik türüdür,Ama nedense bu tür bizim Entellektüeller arasında kabul bulmuşken,Arabesk müzik dışlanmıştır,,,
Reklamı Geç